“Ben Alunis. İki gün önce Yeryüzüne indim. Burada benim için çok değerli ve önemli birini arıyorum, Kaileb’i. Dünya zaman süresiyle bir ay on gün önce Dünya gezegenine gitmişti.
Kaileb ve ben, geleneksel mezuniyet sonrası seyahatimizi başka gezegenlere ve Dünya dahil farklı geçmiş yüzyıllara yapıp, kendi gezegenimiz olan Arketak’a yakın bulunan Rallar Uzay İstasyonuna aynı gün dönecektik. Ben dönmüştüm, o dönmemişti.
Derin bir nefes aldım ve Rallar Uzay İstasyonu ekibine “Nasıl olur?” diye endişeyle sordum ve “Kaileb, mekaya te? Kaileb, nerdesin?” diye fısıldadım.”
“Ben Ferda, on sekiz yaşını yeni bitirmiş bir kız, böyle bir anlatıyı neden yazıyorum? Arketak diye bir gezegenle, Alunis ve Kaileb diye tanımadığım birileriyle ilgili bu net rüyalar, bilincime gelecekteki bir uygarlığın olduğu zamandan gelen iletiler, ‘gelecekten anılar” beni yazmaya zorlamış olabilir…. Renan şöyle demişti, ‘Doğada köprüler yetişmiyor, doğada adalet yok, fakat ihtiyaç nedeniyle bunların hayali ve tasarımı önce düşünen insanların zihninde doğuyor, sonra zorlukla, mücadeleyle onları gerçekleştiriyorlar!”... Ya gerçekten Arketak diye bir yer varsa? Ben olmaması, ya da kurulamaması imkansız diye düşünüyorum; zihnime gelen bu net görüntüler, sözler ve fikirler gerçek değil mi?!...
Arketak gezegeninin takvim yılına göre on yüzyıl önce, dünyanın yirmi birinci yüzyılında geçen bu kaybolma ve arama hikayesi, Arketakilerin ‘ruhun ruha dokunuşu’ dediği gerçek aşkın, bin yıl sonra da var olacağına dairdir, çünkü biz sevgiyle insan oluruz ve aşkla kutsandık, zaman var olmadan önce…
“Ben Alunis. İki gün önce Yeryüzüne indim. Burada benim için çok değerli ve önemli birini arıyorum, Kaileb’i. Dünya zaman süresiyle bir ay on gün önce Dünya gezegenine gitmişti.
Kaileb ve ben, geleneksel mezuniyet sonrası seyahatimizi başka gezegenlere ve Dünya dahil farklı geçmiş yüzyıllara yapıp, kendi gezegenimiz olan Arketak’a yakın bulunan Rallar Uzay İstasyonuna aynı gün dönecektik. Ben dönmüştüm, o dönmemişti.
Derin bir nefes aldım ve Rallar Uzay İstasyonu ekibine “Nasıl olur?” diye endişeyle sordum ve “Kaileb, mekaya te? Kaileb, nerdesin?” diye fısıldadım.”
“Ben Ferda, on sekiz yaşını yeni bitirmiş bir kız, böyle bir anlatıyı neden yazıyorum? Arketak diye bir gezegenle, Alunis ve Kaileb diye tanımadığım birileriyle ilgili bu net rüyalar, bilincime gelecekteki bir uygarlığın olduğu zamandan gelen iletiler, ‘gelecekten anılar” beni yazmaya zorlamış olabilir…. Renan şöyle demişti, ‘Doğada köprüler yetişmiyor, doğada adalet yok, fakat ihtiyaç nedeniyle bunların hayali ve tasarımı önce düşünen insanların zihninde doğuyor, sonra zorlukla, mücadeleyle onları gerçekleştiriyorlar!”... Ya gerçekten Arketak diye bir yer varsa? Ben olmaması, ya da kurulamaması imkansız diye düşünüyorum; zihnime gelen bu net görüntüler, sözler ve fikirler gerçek değil mi?!...
Arketak gezegeninin takvim yılına göre on yüzyıl önce, dünyanın yirmi birinci yüzyılında geçen bu kaybolma ve arama hikayesi, Arketakilerin ‘ruhun ruha dokunuşu’ dediği gerçek aşkın, bin yıl sonra da var olacağına dairdir, çünkü biz sevgiyle insan oluruz ve aşkla kutsandık, zaman var olmadan önce…