Sevdiği kız yaralıdır, bir hayvan pençesiyle deşmiştir onun ruhunu.
Nazan'ın “tecavüz” sözü, her nefes alışında kalbinin derinliklerine bir balyoz gibi inmektedir.
“Zavallı Nihan...” diye inler. Nefes almakta zorlanır, dış kapıyı açar, hava kararmıştır. Ege'den gelen denizin kokusunu ciğerlerine doldurur.
Gözü, okulunun olduğu istikamete çevrilir. İçinden bir ses, sürekli bir düşünceyi tekrarlamaya başlar, “Sen bir öğretmensin… Sen bir öğretmensin.”
Kapıyı şiddetle kapatır, üst kata doğru bakar. Beyni ve kalbi, “Ya vicdan… Ya vicdanın?” diye savaşmaktadır. Salonda dizlerinin üstüne çöker, varlığından destek ister gibidir. Birden kalkar, masanın bir köşesindeki daktilonun başına geçer. Şaryonun üstündeki hazır kâğıda, klavyedeki harf tuşlarını öfkeyle saplar. Uçarcasına dizilen harflerin oluşturduğu yazıyı hüzünle okur;
“Ama insan sevdiği içinde öldürür…
Evet, insan sevdiği için öldürür.”
Sevdiği kız yaralıdır, bir hayvan pençesiyle deşmiştir onun ruhunu.
Nazan'ın “tecavüz” sözü, her nefes alışında kalbinin derinliklerine bir balyoz gibi inmektedir.
“Zavallı Nihan...” diye inler. Nefes almakta zorlanır, dış kapıyı açar, hava kararmıştır. Ege'den gelen denizin kokusunu ciğerlerine doldurur.
Gözü, okulunun olduğu istikamete çevrilir. İçinden bir ses, sürekli bir düşünceyi tekrarlamaya başlar, “Sen bir öğretmensin… Sen bir öğretmensin.”
Kapıyı şiddetle kapatır, üst kata doğru bakar. Beyni ve kalbi, “Ya vicdan… Ya vicdanın?” diye savaşmaktadır. Salonda dizlerinin üstüne çöker, varlığından destek ister gibidir. Birden kalkar, masanın bir köşesindeki daktilonun başına geçer. Şaryonun üstündeki hazır kâğıda, klavyedeki harf tuşlarını öfkeyle saplar. Uçarcasına dizilen harflerin oluşturduğu yazıyı hüzünle okur;
“Ama insan sevdiği içinde öldürür…
Evet, insan sevdiği için öldürür.”