
“Öyle değil mi sence de? Ölmenin vakti gelmedi mi? Bu ahşap, serin, kahverenginin bu denli tonları sence de bu duvarlara ağır gelmiyor mu artık? Ben boğuluyorum, belki de boğuluyorum zannediyorum, hiç anlayamadım ve korkarım ki ben boğulmak istiyorum. Ben karanlığın hep aydınlığın zıttı olduğunu düşündüm, sıcağın soğuğa, beyazınsa siyaha hep bir kin güttüğünü sandım. Beynimin içindeki silahşorlar her zaman savaştı, bir galip aramaya çabaladı, sürekli bir zafer kovaladı silahşorlarım. Öyle bir vakit geldi ki tek mağlup kendimdim. Ne bir galip ne de bir zafer aramak zorunda kalmadan mağlup belliydi.’’
“Öyle değil mi sence de? Ölmenin vakti gelmedi mi? Bu ahşap, serin, kahverenginin bu denli tonları sence de bu duvarlara ağır gelmiyor mu artık? Ben boğuluyorum, belki de boğuluyorum zannediyorum, hiç anlayamadım ve korkarım ki ben boğulmak istiyorum. Ben karanlığın hep aydınlığın zıttı olduğunu düşündüm, sıcağın soğuğa, beyazınsa siyaha hep bir kin güttüğünü sandım. Beynimin içindeki silahşorlar her zaman savaştı, bir galip aramaya çabaladı, sürekli bir zafer kovaladı silahşorlarım. Öyle bir vakit geldi ki tek mağlup kendimdim. Ne bir galip ne de bir zafer aramak zorunda kalmadan mağlup belliydi.’’