Yazar Zuhal Sekban; gözlem ve aktarım gücünün, tecrübenin, hayat karşısında ince bir kavrayışın “yirmi birinci katından” sesleniyor bizlere, insanlık durumlarını sadeliğin görkemiyle ele alıp farklı farklı öyküler vasıtasıyla gözler önüne sezgisel bakımdan bir bütünlük arz edecek şekilde sunuyor, insanoğlunun bahsetmekten ve hatta üzerine düşünmekten kaçındığı meselelere temas ediyor. Mesude’nin, Sabiha’nın, Yıldız’ın, Nermin ve kartalın, oltu taşı ve ardıç ağacının, Bekir’in, Ahmet’in, Suzan ve Ömer Bey’in, balıkçıların, fotoğrafçıların, ressamların ve diğerlerinin hikâyeleri… Zuhal Sekban işte bütün bunları, anlatmaktan da öte, “gösteriyor” okuyucuya.
“Başucumdaki düğmeye uzanıp kuvvetle bastım. Apliklerle takım olan mavi, kalın perdeler, tiyatro sahnesi gibi ağır ağır açıldı. Oyuncuları henüz ortaya çıkmamış ışıl ışıl bir sahnenin kucağındaydım.”
Yazar Zuhal Sekban; gözlem ve aktarım gücünün, tecrübenin, hayat karşısında ince bir kavrayışın “yirmi birinci katından” sesleniyor bizlere, insanlık durumlarını sadeliğin görkemiyle ele alıp farklı farklı öyküler vasıtasıyla gözler önüne sezgisel bakımdan bir bütünlük arz edecek şekilde sunuyor, insanoğlunun bahsetmekten ve hatta üzerine düşünmekten kaçındığı meselelere temas ediyor. Mesude’nin, Sabiha’nın, Yıldız’ın, Nermin ve kartalın, oltu taşı ve ardıç ağacının, Bekir’in, Ahmet’in, Suzan ve Ömer Bey’in, balıkçıların, fotoğrafçıların, ressamların ve diğerlerinin hikâyeleri… Zuhal Sekban işte bütün bunları, anlatmaktan da öte, “gösteriyor” okuyucuya.
“Başucumdaki düğmeye uzanıp kuvvetle bastım. Apliklerle takım olan mavi, kalın perdeler, tiyatro sahnesi gibi ağır ağır açıldı. Oyuncuları henüz ortaya çıkmamış ışıl ışıl bir sahnenin kucağındaydım.”