Yoksulluk sorununu insanlığın tüm sıkınlarının ortak bir ifadesi, ayrıca en önemlisi/tehlikelisi olarak görmek ve Hz. Peygamber’in “Fakirlik neredeyse küfre denk olacak” vurgusunu bu bağlamda yeniden harlamak mümkündür.
Yoksulluk meselesi temelde beşeri bir problemdir; çözümü büyük oranda insana ve kurduğu sosyal sistemin işleyişine bağlıdır. Dünyanın 100 milyar civarında insan nüfusunu besleyecek tarımsal kapasiteye sahip olduğu ifade edilmektedir. Böyle bir dünyada yoksulluğu beşeri yapılanmaların eksikliklerine bağlamak isabetli olacakr. Bu nedenle çözüm konusunda ilk adımı devleen (resmi makamlardan), ikincisini zenginlerden (sivil kuruluşlardan) ve nihayet üçüncüsünü de bizzat yoksullardan beklemek gerekecekr.
Devle, zengini ve yoksulu daha iyi yönlendirmek açısından araşrmacılara düşen bir görev vardır. O da, devlet-zengin-yoksul ilişkisinde her kesimin kendine ve ötekine nasıl bakğını sürekli güncel bilgilerle ortaya koymak; bu konuda toplumu aydınlatmakr. Elinizdeki çalışma bu hususu daha çok alt ve üst gelir grupları açısından ele almaya çalışmışr. Dolayısıyla bu irdeleme, alt ve üst gelir gruplarının içmai-iksadi-dini hayat açısından kendilerine ve yoksulluk sorununa bakışını tasvir etmektedir. Bu tasvir, alan el konumunda olanların veren el konumuna yüksellebilmesi arayışlarına bir parça katkı sağlayacakr. Söz konusu incelemenin ayrıca, ilahiyat fakültelerinde yapılan din sosyolojisi alan araşrmaları içerisinde yoksulluk ve dini hayat ilişkisine dair bir ilk örnek olduğu da söylenebilir.
Yoksulluk sorununu insanlığın tüm sıkınlarının ortak bir ifadesi, ayrıca en önemlisi/tehlikelisi olarak görmek ve Hz. Peygamber’in “Fakirlik neredeyse küfre denk olacak” vurgusunu bu bağlamda yeniden harlamak mümkündür.
Yoksulluk meselesi temelde beşeri bir problemdir; çözümü büyük oranda insana ve kurduğu sosyal sistemin işleyişine bağlıdır. Dünyanın 100 milyar civarında insan nüfusunu besleyecek tarımsal kapasiteye sahip olduğu ifade edilmektedir. Böyle bir dünyada yoksulluğu beşeri yapılanmaların eksikliklerine bağlamak isabetli olacakr. Bu nedenle çözüm konusunda ilk adımı devleen (resmi makamlardan), ikincisini zenginlerden (sivil kuruluşlardan) ve nihayet üçüncüsünü de bizzat yoksullardan beklemek gerekecekr.
Devle, zengini ve yoksulu daha iyi yönlendirmek açısından araşrmacılara düşen bir görev vardır. O da, devlet-zengin-yoksul ilişkisinde her kesimin kendine ve ötekine nasıl bakğını sürekli güncel bilgilerle ortaya koymak; bu konuda toplumu aydınlatmakr. Elinizdeki çalışma bu hususu daha çok alt ve üst gelir grupları açısından ele almaya çalışmışr. Dolayısıyla bu irdeleme, alt ve üst gelir gruplarının içmai-iksadi-dini hayat açısından kendilerine ve yoksulluk sorununa bakışını tasvir etmektedir. Bu tasvir, alan el konumunda olanların veren el konumuna yüksellebilmesi arayışlarına bir parça katkı sağlayacakr. Söz konusu incelemenin ayrıca, ilahiyat fakültelerinde yapılan din sosyolojisi alan araşrmaları içerisinde yoksulluk ve dini hayat ilişkisine dair bir ilk örnek olduğu da söylenebilir.