Alevi kadınlar üzerine bugüne dek yaptığım çalışmaların ortaya koyduğu iki somut gerçeklik var. Alevilik inancında kadınlar ve erkekler arasında eşitlik mevcut. Ancak pratikte Alevi toplumunda bu eşitlik oldukça gerilemiş, teorik olarak olabildiğince görünmezleştirilmiş! Bu çalışmalar, üzeri örtülmeye çalışılan teorik eşitliği ortaya çıkarmak açısından başarılı olmuştur. Ancak Alevi toplumunun inancı ile arasında mesafe olmaması için eşitliği hayata geçirmek gibi önemli sorumluluğu bulunmakta. Alevi toplumu açısından kabul edilip dillendirilen birbirine zıt bu ikili durumun teoride eşitlik, pratikte eşitsizlik- ortadan kaldırılabilmesi için “Bizde eşitlik var” demek yerine, “Bizde eşitlik vardı” diyerek eşitlikten uzaklaşıldığını kabul edip, eşitsizliğin nasıl kurulduğunu çözümleyip, bunun sonuçlarıyla yüzleşilmesi gerekiyor.
Daha önce yayımladığım “Sır İçinde Sır Olanlar, Alevi Kadınlar”, “Yol Kadındır” ve “Vardık, Varız Var Olacağız: Alevi Kadınlar” kitaplarımda Alevilik inancına içkin olan kadın erkek eşitliğinin teolojik, tarihsel, pratik dayanaklarınıaraştırmış, bu eşitliğin nasıl bozulduğuna ve eşitliğin sağlanması için neler yapılabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştım. Elinizde tuttuğunuz Kadıncık Ana kitabımda ise bugünkü eşitsizliğin ortaya çıkmasında önemli bir eşik olan sürece merceğimi tuttum. Baba İlyas, Selçuklu devleti, Mevlana, Şems, Kimya Hatun, Moğollar, Babai İsyanları, Kirmani, Ahi Evren, Fatma Bacı, Baciyan-i Rum, Hace Bektaş-ı Veli, Abdal Musa gibi tarihsel figürlerin izlerinde Kadıncık Ana'ya, Alevilik inancında kadın erkek eşitliğinin gelişimine bakmaya çalıştım.
Bu çalışmamda üç eksen çerçevesinde kadınların eşitlik mücadelelerinin izlerini sürmeye çalıştım. Birinci eksen döneme ve coğrafyaya hâkim olmaya çalışan İslam'ın Alevi süreklerine ve diğer muhalif toplumsal yapılara etkisi; ikinci eksen devlet erkinin (Selçuklu ve Moğollar) bu süreçte kadın erkek ilişkilerindeki tarafı; üçüncü eksen ise Alevi süreklerinin ve diğer muhalif grupların kendi iç dünyalarında kadın erkek eşitlik meselesini ele biçimleriydi.
Alevilik teolojisinde açıkça kandildeki nur olan Fatma Ana'dan gelen Alevilerin Aleviliği nasıl olup da bu kadar erkekleşmiş bir inanca dönüştürdükleri, kandildeki nur olan Ana'ları (kadınları) dahi yok ettikleri sorusu bizleri Alevilik tarihine toplumsal cinsiyet açısından bakmaya zorluyor. İslam'ın, erkeklerin ve resmi tarihin yok etme çabalarına rağmen tarihte var olan ve hâlâ adları silinememiş olan Alevi kadınların yaşamlarını, mücadelelerini incelememizi zorunlu kılıyor. Neredeyse son altı yüz yıldır coğrafyamızın hâkim inancı haline gelen İslam inancının Aleviliği ve diğer inançları asimile etme, yok etme ve yok sayma çabası söz konusu Alevi kadınlar olduğunda katmerleniyor, bu katmerlenmenin üzerine ne yazık ki Alevi toplumunun kendi içerisinden de ciddi katkılar söz konusu olmuş, hâlâ oluyor. Elif Ana, Güzide Ana, Didar Ana, Anşa Bacı gibi sadece yakın tarihin önemli Alevi kadınları değil, tarih boyunca yaşadıkları sürece iz bırakmış pek çok Alevi kadın yok sayılmış, görünmezleştirilmiş, önemsizleştirilmiş.
Alevi kadınların tarihi deyince akla gelen ilk isimlerden biri Kadıncık Ana'dır. Kadıncık Ana, sadece bir Alevi Ana'sı olmakla sınırlı olmayan, döneminin önemli siyasi figürlerinden ve Aleviliğe katkısı bugünlere dek etki eden bir yol büyüğü, yol kurucusudur. Kadıncık Ana ile ilgili araştırmaya koyulunca daha önceki Alevi kadın araştırmalarında yaşadığım sorunların aynısıyla karşılaştım. Nasıl Alevi kadınlar Alevi toplumunda görünmezleştirilip, silikleştirilmişse Kadıncık Ana da aynı şekilde görünmezleştirilip silikleştirilmişti. Oysa Kadıncık Ana, Karaca Ahmet gibi ünlü erenlerle aynı dönemde, aynı coğrafyada var olmuş, Hace Bektaş-ı Veli ile bu erenler gibi yoldaş olmuştu. Daha önemlisi Hace Bektaş-ı Veli erkek erenlerden ziyade Kadıncık Ana ve Anadolulu bacıları yoldaşlığa kabul edip, Kadıncık Ana ile daha yakın ve derin bir ilişki kurmuştu. Kadıncık Ana ve Hace Bektaş-ı Veli birlikte Yol kurup, o Yol'u büyüterek sürdürmüşler, Hace Bektaş-ı Veli öldükten sonra Kadıncık Ana hem Yol'u sürdürmeye devam etmiş hem yeni kuşaklara aktarmış hem de Yol'un bundan sonraki akışını, devam etmesini sağlayacak silsilenin ilk taşını eliyle koymuş kişidir. Yani sadece Hace Bektaş-ı Veli'nin yanında var olmuş eren değildir. Bunun çok daha fazlasıdır.
Alevi kadınlar üzerine bugüne dek yaptığım çalışmaların ortaya koyduğu iki somut gerçeklik var. Alevilik inancında kadınlar ve erkekler arasında eşitlik mevcut. Ancak pratikte Alevi toplumunda bu eşitlik oldukça gerilemiş, teorik olarak olabildiğince görünmezleştirilmiş! Bu çalışmalar, üzeri örtülmeye çalışılan teorik eşitliği ortaya çıkarmak açısından başarılı olmuştur. Ancak Alevi toplumunun inancı ile arasında mesafe olmaması için eşitliği hayata geçirmek gibi önemli sorumluluğu bulunmakta. Alevi toplumu açısından kabul edilip dillendirilen birbirine zıt bu ikili durumun teoride eşitlik, pratikte eşitsizlik- ortadan kaldırılabilmesi için “Bizde eşitlik var” demek yerine, “Bizde eşitlik vardı” diyerek eşitlikten uzaklaşıldığını kabul edip, eşitsizliğin nasıl kurulduğunu çözümleyip, bunun sonuçlarıyla yüzleşilmesi gerekiyor.
Daha önce yayımladığım “Sır İçinde Sır Olanlar, Alevi Kadınlar”, “Yol Kadındır” ve “Vardık, Varız Var Olacağız: Alevi Kadınlar” kitaplarımda Alevilik inancına içkin olan kadın erkek eşitliğinin teolojik, tarihsel, pratik dayanaklarınıaraştırmış, bu eşitliğin nasıl bozulduğuna ve eşitliğin sağlanması için neler yapılabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştım. Elinizde tuttuğunuz Kadıncık Ana kitabımda ise bugünkü eşitsizliğin ortaya çıkmasında önemli bir eşik olan sürece merceğimi tuttum. Baba İlyas, Selçuklu devleti, Mevlana, Şems, Kimya Hatun, Moğollar, Babai İsyanları, Kirmani, Ahi Evren, Fatma Bacı, Baciyan-i Rum, Hace Bektaş-ı Veli, Abdal Musa gibi tarihsel figürlerin izlerinde Kadıncık Ana'ya, Alevilik inancında kadın erkek eşitliğinin gelişimine bakmaya çalıştım.
Bu çalışmamda üç eksen çerçevesinde kadınların eşitlik mücadelelerinin izlerini sürmeye çalıştım. Birinci eksen döneme ve coğrafyaya hâkim olmaya çalışan İslam'ın Alevi süreklerine ve diğer muhalif toplumsal yapılara etkisi; ikinci eksen devlet erkinin (Selçuklu ve Moğollar) bu süreçte kadın erkek ilişkilerindeki tarafı; üçüncü eksen ise Alevi süreklerinin ve diğer muhalif grupların kendi iç dünyalarında kadın erkek eşitlik meselesini ele biçimleriydi.
Alevilik teolojisinde açıkça kandildeki nur olan Fatma Ana'dan gelen Alevilerin Aleviliği nasıl olup da bu kadar erkekleşmiş bir inanca dönüştürdükleri, kandildeki nur olan Ana'ları (kadınları) dahi yok ettikleri sorusu bizleri Alevilik tarihine toplumsal cinsiyet açısından bakmaya zorluyor. İslam'ın, erkeklerin ve resmi tarihin yok etme çabalarına rağmen tarihte var olan ve hâlâ adları silinememiş olan Alevi kadınların yaşamlarını, mücadelelerini incelememizi zorunlu kılıyor. Neredeyse son altı yüz yıldır coğrafyamızın hâkim inancı haline gelen İslam inancının Aleviliği ve diğer inançları asimile etme, yok etme ve yok sayma çabası söz konusu Alevi kadınlar olduğunda katmerleniyor, bu katmerlenmenin üzerine ne yazık ki Alevi toplumunun kendi içerisinden de ciddi katkılar söz konusu olmuş, hâlâ oluyor. Elif Ana, Güzide Ana, Didar Ana, Anşa Bacı gibi sadece yakın tarihin önemli Alevi kadınları değil, tarih boyunca yaşadıkları sürece iz bırakmış pek çok Alevi kadın yok sayılmış, görünmezleştirilmiş, önemsizleştirilmiş.
Alevi kadınların tarihi deyince akla gelen ilk isimlerden biri Kadıncık Ana'dır. Kadıncık Ana, sadece bir Alevi Ana'sı olmakla sınırlı olmayan, döneminin önemli siyasi figürlerinden ve Aleviliğe katkısı bugünlere dek etki eden bir yol büyüğü, yol kurucusudur. Kadıncık Ana ile ilgili araştırmaya koyulunca daha önceki Alevi kadın araştırmalarında yaşadığım sorunların aynısıyla karşılaştım. Nasıl Alevi kadınlar Alevi toplumunda görünmezleştirilip, silikleştirilmişse Kadıncık Ana da aynı şekilde görünmezleştirilip silikleştirilmişti. Oysa Kadıncık Ana, Karaca Ahmet gibi ünlü erenlerle aynı dönemde, aynı coğrafyada var olmuş, Hace Bektaş-ı Veli ile bu erenler gibi yoldaş olmuştu. Daha önemlisi Hace Bektaş-ı Veli erkek erenlerden ziyade Kadıncık Ana ve Anadolulu bacıları yoldaşlığa kabul edip, Kadıncık Ana ile daha yakın ve derin bir ilişki kurmuştu. Kadıncık Ana ve Hace Bektaş-ı Veli birlikte Yol kurup, o Yol'u büyüterek sürdürmüşler, Hace Bektaş-ı Veli öldükten sonra Kadıncık Ana hem Yol'u sürdürmeye devam etmiş hem yeni kuşaklara aktarmış hem de Yol'un bundan sonraki akışını, devam etmesini sağlayacak silsilenin ilk taşını eliyle koymuş kişidir. Yani sadece Hace Bektaş-ı Veli'nin yanında var olmuş eren değildir. Bunun çok daha fazlasıdır.