1990’lı yıllarda yönetim biliminin kuramsal temelleri incelediğinde, Klasikler, Neoklasikler ve Çağdaş Yaklaşımlar şeklinde sınıflandığı görülür. Sanayi devriminin başlamasıyla birlikte rekabet, verimi artırma, hammadde bulma, daha fazla kâr elde etme düşüncesi, klasik kuramların oluşmasında önemli rol oynadı. Görevsel uzmanlaşma, iş ve zaman etüdleri, parça başına ödeme gibi, üretim sektörünün hafızasında olmayan pek çok uygulama hayata geçirildi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği gibi Doğu Bloku ülkeler, Frederick Taylor’un “Bilimsel İşletme Kuramı”nı çok fazla benimsedi ve sosyalizmin kutsal kitabı olarak kabul edildi. Hatta fabrikalardaki zil çalma ve işbaşı yapma uygulamaları, fabrikaya eleman yetiştiren okullara da yansıdı. Böylece çocuklar, henüz öğrenci iken iş hayatına hazırlanmaya başladı. Örgütün yapı boyutu kutsandı, insan boyutu göz ardı edildi. Yönetim süreçleri, bürokratik örgüt gibi kuramlar üretim ve hizmet sektöründe destek buldu. Max Weber’in geleneksel, rasyonel ve karizmatik yetki sınıflaması, daha sonraki pek çok liderlik yaklaşımında temel alındı. 1927-1937 yılları arasında yapılan Hawthorne araştırmaları, yerleşik paradigmanın saltanatına son verdi ve yönetimde İnsan İlişkileri yaklaşımı kabul edildi. İnsan İlişkileri yaklaşımı ilk defa örgütlerin informal boyutundan bahsediyordu. İnformal boyut, o kadar önemliydi ki, isterse verimi artırıyor isterse düşürüyordu. Örgütlerin yapı boyutu klasikler tarafından kutsanırken, Neoklasik kuramcılar tarafından insan ilişkileri başat değer kabul edildi. Çağdaş kuramlar, II. Dünya savaşı esnasında ve daha sonraki süreçlerde geliştirildi ve kuram olarak ortaya atıldı. Çağdaş Kuramlar, yönetim bilimine sibernetik, sistem, operasyonel araştırma gibi kuramsal temeli olan yaklaşımları getirdi. Örgüt kültürü önemsendi. Klasiklerin yapı boyutu ile neoklasiklerin insan boyutu, örgütsel etkililik, yeterlilik ve verimlilik bağlamında ele alındı. Özellikle Uzak Doğu ülkelerinde başlayan kalite hareketi, yönetimde Toplam Kalite Yönetimi, Sıfır Hata Yönetimi, Süreç Yönetimi, Kaizen, Küçük Adımlar İlkesi ve Kalite Kültürü gibi kavramları ve kuramları kazandırdı. Bilginin hızlı üretilmesi, hızlı bir şekilde uygulamaya konulması ve bilginin hızlı bir şekilde eskimesi, yönetim biliminin kuramsal temellerinde de benzer hareketliliği yarattı. Bu bağlamda Yönetimde Yeni Yaklaşımlar eserinin amacı, sürekli değişen ve gelişen dünyada, yönetim bilimi alanındaki yeni gelişmeleri, yönetim bilimi alanına kazandırmak, hedef kitleyi gelişmelerden haberdar etmek, yeni kuramların geliştirilmesinde rehberlik etmek hususlarında bir alt yapı oluşturmaktır.
1990’lı yıllarda yönetim biliminin kuramsal temelleri incelediğinde, Klasikler, Neoklasikler ve Çağdaş Yaklaşımlar şeklinde sınıflandığı görülür. Sanayi devriminin başlamasıyla birlikte rekabet, verimi artırma, hammadde bulma, daha fazla kâr elde etme düşüncesi, klasik kuramların oluşmasında önemli rol oynadı. Görevsel uzmanlaşma, iş ve zaman etüdleri, parça başına ödeme gibi, üretim sektörünün hafızasında olmayan pek çok uygulama hayata geçirildi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği gibi Doğu Bloku ülkeler, Frederick Taylor’un “Bilimsel İşletme Kuramı”nı çok fazla benimsedi ve sosyalizmin kutsal kitabı olarak kabul edildi. Hatta fabrikalardaki zil çalma ve işbaşı yapma uygulamaları, fabrikaya eleman yetiştiren okullara da yansıdı. Böylece çocuklar, henüz öğrenci iken iş hayatına hazırlanmaya başladı. Örgütün yapı boyutu kutsandı, insan boyutu göz ardı edildi. Yönetim süreçleri, bürokratik örgüt gibi kuramlar üretim ve hizmet sektöründe destek buldu. Max Weber’in geleneksel, rasyonel ve karizmatik yetki sınıflaması, daha sonraki pek çok liderlik yaklaşımında temel alındı. 1927-1937 yılları arasında yapılan Hawthorne araştırmaları, yerleşik paradigmanın saltanatına son verdi ve yönetimde İnsan İlişkileri yaklaşımı kabul edildi. İnsan İlişkileri yaklaşımı ilk defa örgütlerin informal boyutundan bahsediyordu. İnformal boyut, o kadar önemliydi ki, isterse verimi artırıyor isterse düşürüyordu. Örgütlerin yapı boyutu klasikler tarafından kutsanırken, Neoklasik kuramcılar tarafından insan ilişkileri başat değer kabul edildi. Çağdaş kuramlar, II. Dünya savaşı esnasında ve daha sonraki süreçlerde geliştirildi ve kuram olarak ortaya atıldı. Çağdaş Kuramlar, yönetim bilimine sibernetik, sistem, operasyonel araştırma gibi kuramsal temeli olan yaklaşımları getirdi. Örgüt kültürü önemsendi. Klasiklerin yapı boyutu ile neoklasiklerin insan boyutu, örgütsel etkililik, yeterlilik ve verimlilik bağlamında ele alındı. Özellikle Uzak Doğu ülkelerinde başlayan kalite hareketi, yönetimde Toplam Kalite Yönetimi, Sıfır Hata Yönetimi, Süreç Yönetimi, Kaizen, Küçük Adımlar İlkesi ve Kalite Kültürü gibi kavramları ve kuramları kazandırdı. Bilginin hızlı üretilmesi, hızlı bir şekilde uygulamaya konulması ve bilginin hızlı bir şekilde eskimesi, yönetim biliminin kuramsal temellerinde de benzer hareketliliği yarattı. Bu bağlamda Yönetimde Yeni Yaklaşımlar eserinin amacı, sürekli değişen ve gelişen dünyada, yönetim bilimi alanındaki yeni gelişmeleri, yönetim bilimi alanına kazandırmak, hedef kitleyi gelişmelerden haberdar etmek, yeni kuramların geliştirilmesinde rehberlik etmek hususlarında bir alt yapı oluşturmaktır.