Salih, bunları, yaşlı ve bilge Muhtar’dan dinledikçe, ruhunun en derin uçurumlarında dönüp dolaşır, sonu gelmez bir hasret ve kavuşma özlemiyle dolup taşardı.
Ölüm, yaşamak kadar gerçek ve önemli.
Ölümü hayattan ayırmak, ölümü inkâr etmek demek. Ölümü inkâr etmekle, ölümden yakayı kurtarabilir mi insan? Hayır. Ölüm öldürülemez, yok edilemez. Çünkü o, yaşamanın ta kendisi, zamanın ikiz kardeşi, dünyanın kural tanımaz biricik, mevki, statü, küçüklük ve büyüklük tanımaz kanun üstü bir kanunu, varlığın cevheridir. Öz onda bulur kıymetini.
Ölüm olmasaydı hayat bütün bütün anlamsızlığa ve hiçliğe düşerdi.
Kuşlar ölür, börtü böcek ölür, hayvanat ve nebatat ölür, insan ölür, canlılar ölür, hatta ve hatta cansızlar bile ölür, yok olur, değişir; hücreler ve zerreler ölür, en küçük ve en büyük ölür, en ehemmiyetli ve en sıradan ölür, yıldızlar ölür, güneşler ölür, dünyalar ölür ve nihayet kâinat ölür en son.
Baki olan O kalır. Yalnız O…
Salih, bunları, yaşlı ve bilge Muhtar’dan dinledikçe, ruhunun en derin uçurumlarında dönüp dolaşır, sonu gelmez bir hasret ve kavuşma özlemiyle dolup taşardı.
Ölüm, yaşamak kadar gerçek ve önemli.
Ölümü hayattan ayırmak, ölümü inkâr etmek demek. Ölümü inkâr etmekle, ölümden yakayı kurtarabilir mi insan? Hayır. Ölüm öldürülemez, yok edilemez. Çünkü o, yaşamanın ta kendisi, zamanın ikiz kardeşi, dünyanın kural tanımaz biricik, mevki, statü, küçüklük ve büyüklük tanımaz kanun üstü bir kanunu, varlığın cevheridir. Öz onda bulur kıymetini.
Ölüm olmasaydı hayat bütün bütün anlamsızlığa ve hiçliğe düşerdi.
Kuşlar ölür, börtü böcek ölür, hayvanat ve nebatat ölür, insan ölür, canlılar ölür, hatta ve hatta cansızlar bile ölür, yok olur, değişir; hücreler ve zerreler ölür, en küçük ve en büyük ölür, en ehemmiyetli ve en sıradan ölür, yıldızlar ölür, güneşler ölür, dünyalar ölür ve nihayet kâinat ölür en son.
Baki olan O kalır. Yalnız O…