“İçinden nehir geçen bütün kentler kadar yorgunum. Bir sokağa giriyorum, varmak istediğim yerin burada olduğundan çok eminim, ama değil… Başka bir sokağa sapıyorum, orası da değil. Sandığım tüm sokakların yanlışlığı beni hiç şaşırtmıyor. Belki de yanlış olan sadece benim. Bir yol ararken yoldan çıkmakla, yola gelmek aynı şey, diyor iç sesim.”
“Yüzün Böylesine Hüzünken” yaşama farklı bir pencereden bakıyor. Kenarda kalmış insanları, kentleşmeyle birlikte büyüyen yalnızlıkları, yabancılaşmayı anlatırken, yanında, aşkı, insanın içsel boşluğunu, gidenlerin ardından kalan acıyı hüzünlü, ama güçlü bir kadının gözünden görüyor.
İlkay Tuna bu yapıtında, kimi zaman yalın, kimi zamansa şiirsel çoklu zaman örgüsüyle, bir taraftan öykünün sınırlarını zorlarken diğer taraftan okuruna yeni okuma olanakları sunuyor.
“İçinden nehir geçen bütün kentler kadar yorgunum. Bir sokağa giriyorum, varmak istediğim yerin burada olduğundan çok eminim, ama değil… Başka bir sokağa sapıyorum, orası da değil. Sandığım tüm sokakların yanlışlığı beni hiç şaşırtmıyor. Belki de yanlış olan sadece benim. Bir yol ararken yoldan çıkmakla, yola gelmek aynı şey, diyor iç sesim.”
“Yüzün Böylesine Hüzünken” yaşama farklı bir pencereden bakıyor. Kenarda kalmış insanları, kentleşmeyle birlikte büyüyen yalnızlıkları, yabancılaşmayı anlatırken, yanında, aşkı, insanın içsel boşluğunu, gidenlerin ardından kalan acıyı hüzünlü, ama güçlü bir kadının gözünden görüyor.
İlkay Tuna bu yapıtında, kimi zaman yalın, kimi zamansa şiirsel çoklu zaman örgüsüyle, bir taraftan öykünün sınırlarını zorlarken diğer taraftan okuruna yeni okuma olanakları sunuyor.