Ne demişti Sait Faik “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” O da adalıdır, benim gibi. Ben de bir insanı sevdim. Evli bir insanı. O da ben de evliydik. Bir kaya parçasının üzerinde buluşurduk. Denizin sisine yaslanırdık. Denizin, balıkların, ağların sabrı öğrettiği yerde. Tek bir yürekte birleşirdi kalp atışlarımız. Islak ıslak yosun kokusu sinmiş saçlarımı öperdi. İstanbul’a karşı yenen çıtır çıtır bir akşam simidi, yanında boğazımızı yakan tavşankanı bir bardak çay eşliğinde. “Cesaretin var mı aşka?” Şarkısı çalardı oturduğumuz kafede. Gece yattığımda bir yosun kokusu duyardım bizim kokumuz olduğunu anlardım. Hangi aşk böyle cüretkâr, hangi aşkın cesareti var bu kadar? Bizim aşkımızın vardı.
Ne demişti Sait Faik “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” O da adalıdır, benim gibi. Ben de bir insanı sevdim. Evli bir insanı. O da ben de evliydik. Bir kaya parçasının üzerinde buluşurduk. Denizin sisine yaslanırdık. Denizin, balıkların, ağların sabrı öğrettiği yerde. Tek bir yürekte birleşirdi kalp atışlarımız. Islak ıslak yosun kokusu sinmiş saçlarımı öperdi. İstanbul’a karşı yenen çıtır çıtır bir akşam simidi, yanında boğazımızı yakan tavşankanı bir bardak çay eşliğinde. “Cesaretin var mı aşka?” Şarkısı çalardı oturduğumuz kafede. Gece yattığımda bir yosun kokusu duyardım bizim kokumuz olduğunu anlardım. Hangi aşk böyle cüretkâr, hangi aşkın cesareti var bu kadar? Bizim aşkımızın vardı.