İslam düşünce tarihinde Kur’an’ı anlamaya yönelik çabalar, Kur’an’a farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Genel anlamda aklın, bilgi elde edilmesini sağlayan bir vasıta olduğu konusunda İslam âlimleri ittifak halinde olmuşlardır. Ancak varlığı, olayları, dinî meseleleri ve dinî hükümleri kavrama konusundaki aklın gücüne bakışları farklılık arz etmiştir. Aklı mutlak bilgi kaynağı kabul eden Mu‘tezile, aklı nasslar karşısında bir hakem konumuna getirmiş ve nassları fazlaca te’vil etmiştir. Mu‘tezile, dinin anlaşılması ve yorumlanması konusunda, akılcılığı benimsemesi ve bu husustan ödün vermemesiyle İslam düşüncesinde akılcılığın öncüsü kabul edilmiştir. Nassların açıklanması ve yorumlanması için aklı gerekli gören Ehl-i Sünnet, aklı kendi başına hakikatleri kavramaktan aciz ve sınırlı görmüştür. Akıl-nakil çatışması halinde nakli öncelemiştir. Ehl-i Sünnet kelamcıları ortaya koydukları bu yöntemle, aklın mutlak hakimiyetini benimseyen Mu‘tezile ile akılcı eğilimlerden kaçınıp, rivayet merkezli bir din anlayışı temelinden hareket eden Selefiyye arasında orta bir yol belirlemişlerdir.
Mu‘tezile’de akıl-vahiy ilişkisinin anlaşılması bakımından Kâdî Abdülcebbâr (ö. 415/1025) sonrası dönemin en güçlü ismi olan Cârullah ez-Zemahşerî (ö. 538/1144) ve meşhur tefsiri el-Keşşâf önem kazanmaktadır. O, Hanefî-Mu‘tezilî çizginin en seçkin kişiliklerinden olmakla beraber, onu diğer Mu‘tezilîlerden farklı kılan özelliği Ehl-i Sünnet geleneği içerisinde tefsirinin ilgi görmesi ve yaygın bir şekilde okunmasıdır. Zemahşerî, her ne kadar edebiyatçı ve müfessir kimliğiyle bilinse de kelama dair eseri el-Minhâc fî Usûli’d-Dîn ve meşhur tefsiri el-Keşşâf’ta kelamî tartışmalara iştirak etmiş ve Mu‘tezile’nin görüşlerini savunmuştur. Mu‘tezile’nin akıl ve dil merkezli Kur’an yorumunun özgün bir örneğini vermiştir. Son dönem Mu‘tezilîlerinin kelamî düşüncelerinin, akılcılık ve vahiy algılarının gözlemlenebilmesi için Zemahşerî’nin akıl-vahiy ilişkisine bakışının incelenmesi faydalı olacaktır. Biz bu çalışma ile bu hususa katkı sağlamayı hedefliyor olmakla beraber, günümüzde güncelliğini koruyan akıl-vahiy münasebeti bağlamındaki problemler ve tartışmalara da ışık tutmayı diliyoruz.
İslam düşünce tarihinde Kur’an’ı anlamaya yönelik çabalar, Kur’an’a farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Genel anlamda aklın, bilgi elde edilmesini sağlayan bir vasıta olduğu konusunda İslam âlimleri ittifak halinde olmuşlardır. Ancak varlığı, olayları, dinî meseleleri ve dinî hükümleri kavrama konusundaki aklın gücüne bakışları farklılık arz etmiştir. Aklı mutlak bilgi kaynağı kabul eden Mu‘tezile, aklı nasslar karşısında bir hakem konumuna getirmiş ve nassları fazlaca te’vil etmiştir. Mu‘tezile, dinin anlaşılması ve yorumlanması konusunda, akılcılığı benimsemesi ve bu husustan ödün vermemesiyle İslam düşüncesinde akılcılığın öncüsü kabul edilmiştir. Nassların açıklanması ve yorumlanması için aklı gerekli gören Ehl-i Sünnet, aklı kendi başına hakikatleri kavramaktan aciz ve sınırlı görmüştür. Akıl-nakil çatışması halinde nakli öncelemiştir. Ehl-i Sünnet kelamcıları ortaya koydukları bu yöntemle, aklın mutlak hakimiyetini benimseyen Mu‘tezile ile akılcı eğilimlerden kaçınıp, rivayet merkezli bir din anlayışı temelinden hareket eden Selefiyye arasında orta bir yol belirlemişlerdir.
Mu‘tezile’de akıl-vahiy ilişkisinin anlaşılması bakımından Kâdî Abdülcebbâr (ö. 415/1025) sonrası dönemin en güçlü ismi olan Cârullah ez-Zemahşerî (ö. 538/1144) ve meşhur tefsiri el-Keşşâf önem kazanmaktadır. O, Hanefî-Mu‘tezilî çizginin en seçkin kişiliklerinden olmakla beraber, onu diğer Mu‘tezilîlerden farklı kılan özelliği Ehl-i Sünnet geleneği içerisinde tefsirinin ilgi görmesi ve yaygın bir şekilde okunmasıdır. Zemahşerî, her ne kadar edebiyatçı ve müfessir kimliğiyle bilinse de kelama dair eseri el-Minhâc fî Usûli’d-Dîn ve meşhur tefsiri el-Keşşâf’ta kelamî tartışmalara iştirak etmiş ve Mu‘tezile’nin görüşlerini savunmuştur. Mu‘tezile’nin akıl ve dil merkezli Kur’an yorumunun özgün bir örneğini vermiştir. Son dönem Mu‘tezilîlerinin kelamî düşüncelerinin, akılcılık ve vahiy algılarının gözlemlenebilmesi için Zemahşerî’nin akıl-vahiy ilişkisine bakışının incelenmesi faydalı olacaktır. Biz bu çalışma ile bu hususa katkı sağlamayı hedefliyor olmakla beraber, günümüzde güncelliğini koruyan akıl-vahiy münasebeti bağlamındaki problemler ve tartışmalara da ışık tutmayı diliyoruz.