“Gökyüzünden yeryüzüne inmek,
toprağa dönmek gibi bir şey miydi yaşam...
Büyük bir kalabalıkla beraber yürümek...
El ele tutuşacağın insanları bulmak...
Hep beraber hep bir arada olmak...
Sonra sıyrılıp etrafını saran seslerden yalnızlaşmak...
Derin bir iç çekişle beraber sevmek... Yalnız sevmek...
O, şehrin ışıkları sönse de odasındaki ışığa dönüp yüzünü... Kabaran dalgaların sakladığı aydınlıklara dokunmak için...
Göz gözü görmez bir boşlukta olduğunu bilip yine de yürüdü...
Sesin geldiği açık kapıya doğru...
Kim bilir Mehpare nereye kadar kovalayacaktı kendini...
Nerede son bulacaktı kaçışları... Sesler nerede başlamış nerede bitecekti... Dünya sesleri... Yaşam boyunca onu bırakmayan... Var eden o tek heceli sesi daha kaç defa duyacak daha kaç defa söyleyecekti? Ol! Ol! Ol!”
“Gökyüzünden yeryüzüne inmek,
toprağa dönmek gibi bir şey miydi yaşam...
Büyük bir kalabalıkla beraber yürümek...
El ele tutuşacağın insanları bulmak...
Hep beraber hep bir arada olmak...
Sonra sıyrılıp etrafını saran seslerden yalnızlaşmak...
Derin bir iç çekişle beraber sevmek... Yalnız sevmek...
O, şehrin ışıkları sönse de odasındaki ışığa dönüp yüzünü... Kabaran dalgaların sakladığı aydınlıklara dokunmak için...
Göz gözü görmez bir boşlukta olduğunu bilip yine de yürüdü...
Sesin geldiği açık kapıya doğru...
Kim bilir Mehpare nereye kadar kovalayacaktı kendini...
Nerede son bulacaktı kaçışları... Sesler nerede başlamış nerede bitecekti... Dünya sesleri... Yaşam boyunca onu bırakmayan... Var eden o tek heceli sesi daha kaç defa duyacak daha kaç defa söyleyecekti? Ol! Ol! Ol!”